Bir film bu kadar gerçekçi olur, bu kadar başarılı yönetilir, bu kadar iyi oynanır. Hayran kaldım. Şaşırdım. Daniel Day-Lewis' i çok severdim zaten ama yine de "bu kadar mı iyi oynanır" dedirtti bana. İvmesi her zaman yukarı gidiyor. Az ama özz projelerde yer alıyor . Ki zaten, bence "Gangs of Newyork" ta, uğradığı haksızlığa, bu filmle uğramamış, "En İyi Erkek Oyuncu" Oscar'ını almış. Filmi, film gibi değil, belgesel gibi izliyorsunuz. Yani o kadar gerçekçi ki, kesinlikle yaşanmış, kesinlikle gerçek, kesinlikle oyuncu yok...
Bu tabiki de yönetmen Paul Thomas Anderson' un da başarısı. Senaryoda da emeği var yönetmenin. Ki sanırım her zaman için, senaryoyu yazan daha iyi yönetiyor. Yönetmen, bir nevi senaryoda beynindekilerin taslağını çıkarıyor olmalı.Filmin iki genç oyuncusu da (Dillon Freasier - Çocuk H.W. Plainview ve Paul Dano - Paul /Eli Sunday) performansları ile, ustalara taş çıkarıyor. Özellikle Eli Sunday karakteri çok başarılı çiziliyor ki söz konusu kanın dökülme sebebi de kendisidir. Bu iki genç oyuncunun da filme katkısı çok büyük. Zaten bir yapıt başarılı ise, bunu herkes eşit paylaşmalı. Filmde, inat, hırs, çalışkanlık, sevgi/sevgisizlik, güven, çaresizlik, kader kavramları işleniyor. Buna o devrin sorunları da eklenerek. Hristiyanlığın ve kiliselerin toplum üzerindeki etkisi, oluşumu, ....vs. vs. var da var...
Filme söylenecek hiç ama hiç bir olumsuz söz bulamıyorum. Bu filmi tabiki de beğenmeyenler olabilir, ama asla "kötü film" diyen çıkamaz. Beğenmeyenler, tarzı olmadığı için beğenmeyebilir. O kadar. Ben de 10 üzerinden 10'u rahat rahat veririm bu filme. Daniel Day-Lewis'in gücü adına..Amerikan sinamasında beğendiğim iki aktörden birisidir kendisi. Bir diğeri de Sean Penn dir ki, O da ağır rollerin ve büyük ödüllerin müdavimidir. Boşuna sevmiyoruz yani....
0 yorum:
Yorum Gönder