Sonunda izleyebildim... Neredeyse bir aydır bu filme gitmek istiyordum. Her defasında bir şeyler çıktı. En son cumartesi günü deneyelim dedik. Sinemaya gittik. Bilet gişesine kadar geldik ama olmayacaksa olmaz derler ya, gişedeki çocuk "teknik bir arıza sebebiyle gösterim yok" demez mi. Onca yıldır sinemaya giderim, ilk kez böyle bir şey duydum. Çok istiyorum ya, evren sabrımı sınıyor. Sonunda evreni şaşırtmaya karar verdik ve plan yapmayacakmış gibi yaparak dikkatini dağıttık...sonra hooop ansızın dün hafta içi geç bir seansa giriverdik... :)
Öncelikle belirtmeliyim ki bu filmi kesinlikle ama kesinlikle sinemada izlemeniz gerekiyor (o yüzden merak ediyorsanız tembelliği bırakın ve gidin). Evet belki birçok 3D özellikli film için "sinemada izlemek lazım" denir ama bu film kesinlikle sinemada izlenmeli. Evde hiçbir koşulda aynı tadı alamayacaksınız, güvenin bana. Ayrıca eğer gitmeyi planlıyorsanız, yazının devamını da izledikten sonra okuyun.
Sandra Bullock, rolünün hakkını fazlasıyla veriyor...
Ahh Ryan, laf dinlesen bunlar olmayacak belki...
Film, uzayda sıkışıp kalan bir kadının hikayesini anlatıyor. Ryan Stone, ilk saha görevindedir ve bir uyduyu tamir etmesi gerekmektedir. Ona, uzayda çok kez görev yapmış, emekliliğine yaklaşmış Matt Kowalski eşlik eder. Matt, biraz tecrübesinden biraz da kişiliğinden kaynaklı, ortamın stresini alan, esprileriyle neşe kaynağı olan bir yapıya sahiptir. Ryan ise fazlası ile heyecanlıdır. İlk kez uzaya çıktığı için hayli gergin de olsa görevini başarıyla yerine getirmektedir, ta ki bir uydunun enkaz fırtınası onları vurana kadar. Bu fırtınadan sonra tabir-i caizse Ryan' ın uzayla imtihanı başlar.
Kısa bir süre uzayda tek başına süzüldükten sonra Matt onun imdadına yetişir. Ama daha filmin başları olduğu için anlarsınız ki, her şey daha yeni başlıyordur. Öyle de olur. Ryan uzayda birkaç saat boyunca amansız bir hayatta kalma mücadelesi verecektir. Ve bence bu mücadele olabilecek en iyi şekilde bize aktarılır.
Normalde konu o kadar da şaşırtıcı gelmiyor size. Filmi güzel yapan zaten konusu değil, size aktarılma şekli (bu cümleyi de ne kadar çok kullanıyorum, ama öyle). Yönetmen Alfonso Cuaron gerek kurgusal zekasını gerekse de 3D nin tüm özelliklerini kullanarak oldukça zengin ve gerçekçi bir şekilde bu yaşanılanları size aktarıyor. O atmosferi birebir yaşamanıza neden oluyor. Abartmıyorum birebir. Hele benim gibi filmlerden etkilenme katsayınız yüksekse bir bakıyorsunuz ki hooop, uzayda süzülen de sizsiniz, nefessiz kalan da. Parçalar uçuştuğunda size çarpmasın diye sağa sola kayıyorsunuz. Öyle ki, film arası verildiğinde uzun bir süre nefeslerimizi düzenlemeye çalıştık. Üstelik aynı şeyi arkadaşım da yaşamıştı, sadece ben değil. Burada önemli bir uyarıda bulunmak istiyorum; eğer ki klostrofobi sorununuz varsa gitmeyin bu filme. Yapmayın, etmeyin.
En güzel sahnelerden birisi...
Uzay boşluğunda kızlı erkekli takılıyorlar efendim, durduramıyoruz.
Filmin görselliği hakkında söylenecek hiçbir şey yok. Muhteşemdi. İnanılmaz emek vardı. Emek, ayrıntı, hayal gücü. En son bu hissi Life of Pi' de yaşamıştım ama konunun gerçekçiliği açısından Gravity bir adım daha öne çıkıyor. Özellikle göz yaşı ve atmosferden geçme sahneleri mükemmeldi. Ve son sahne, filme adını veren yerçekimi hissi de harikaydı.
Oyunculuklara gelince, aslında topu topu iki kişi vardı filmde. Bunu yazınca film hakkında okuduğum bir yorum geldi aklıma. "Adamlar iki kişi ile uzun metraj film çekmiş abi" diye yazmıştı biri. Gülmüştüm. Yazan abartmış tabii ki. Sadece iki kişi yoktu filmde. İki kişi, üç ceset ve iki dış ses :) Ki Houston'a ait dış sesin Ed Harris'e ait olduğunu öğrenince bir hayli şaşırdım. Ayrıca sinir etti beni o Houston bilsin yani. Neyse Ryan Stone rolü ile Sandra Bullock sanırım seneye de Oscar' a aday gösterilebilir. Bu kez vucut dilinden ziyade mimikleri ve ses tonlamaları ile yaşadığı korku ve gerilimi oldukça iyi aktardı. Matt Kowalski rolünde ise adamım George Clooney var ki açmayın yaram derin :((
Filmdeki psikolojik ayrıntılar da çok güzeldi. Ki böyle bir konuda görselliğin altında işlenmiş psikoloji illa ki olacaktı. Öncelikle insanın hayatta kalma iç güdüsü, insandan bağımsız bir şey. Bir kez daha anladım. Sen tamamen bırakmışken bile, vucüdunda, senin kontrol edemediğin bir şey harekete geçiyor ve son bir kez daha çabalıyorsun. Ayrıca Matt Kowalski' nin uzay aşkının ne denli derin olduğunu da görüyoruz. Verdiği kararın altyapısını oluşturan çokça detay var filmde.
Neyse demem o ki çok güzel bir film tecrübesi yaşadım ve sinemadan çıktığımda yüzümde o salak gülümseme yerini almıştı. İyi ki de izlemişim, keşke siz de izleseniz...
Set arkası bir fotoğraf. Nasılda ciddiyetle dinliyorlar,
yalnız Sandra biraz yorgun sanki...
0 yorum:
Yorum Gönder