Fragmanını görünce "vaaaayyy görüntülere bak, kesin sinemada izlemeliyim" demiştim. Benim için öyle bir sınıflandırma vardır. Sinemaseverler bana kızabilir ama her filmi sinemada izleyemeyeceğime göre bir öncelik sırası oluşturmalıyım. Benim için bu öncelik sırası görsellik ve teknik. Mesela fantastik filmler, önemli aksiyonlar (James Bond, MI, vb.), bilim-kurgular ve tabii ki 3D filmler. Konu hiç önemli değil ama teknik olarak bu filmleri sinemada izlemezsem yazık ederim. Bunun bilinci ile gittim Life of Pi' ye. Konu hakkında hiçbir fikrim yoktu. İyi ki de yokmuş zira sadece görsellik olarak değil, konu olarak da son derece doyurucu bir filmdi.
Yönetmeninin Ang Lee olmasından mütevellit merakım daha da artmıştı. Enteresan yapımlara imza atar Ang Lee. Ya iner, ya çıkar. İstikrarı pek söz konusu değildir. O nedenle O'nun adını görünce filme dair "güven"' den ziyade "merak" hissi uyanmıştı içimde. Üstelik tarz olarak da sabit bir çizgisi yoktu. Bilim-kurgu, romantik, savaş, vs. bir çok tarzda filmi vardı. Buna şimdi de fantastik tarzı eklemişti. Gel de gitme...
Pi'ye merhaba diyin...
Pi' nin hayatta kalma çabası...
Vee tabii ki Richard Parker :)
Life of Pi, minik Pi' nin başından geçen maceraları anlatıyor. Daha doğrusu ana macera ve buna zemin oluşturan minik yan maceralar. Pi' nin bu ana maceradaki karakterini analiz edebilmemiz için çocukluğundan itibaren Pi' nin hayata ve özellikle dinlere bakış açısını anlatan bir çok minik macera anlatılıyor. Yönetmen bir nevi bizi hazırlıyor. Yemek öncesi ara sıcaklar misali. Eğlenceli bir süreç ile yavaş yavaş ana yemeğe hazırlanıyoruz. Anlıyoruz ki öyle basit bir yemek beklemiyor bizi. Filmin ilk yarısı neredeyse ara sıcaklarla geçiyor. İlk yarının sonlarına doğru ana yemek geliyor, kapağı da kalkıyor. Yemeği görüyoruz ama tadına henüz bakamadan ara veriliyor.
(Burada ben de yazıya minik bir ara vermek istiyorum. Filmi neden yemek örneği ile anlattığımdan bahsetmek istiyorum. Plan şu idi; buluşulacak, yemek yenecek ve sinemaya girilecekti. Ben de ona göre geç yapılmış bir kahvaltı ve biraz meyve ile yollara düştüm. Ancak seans saatleri, arkadaşların acelesi vs. derken önce sinema sonra yemek dendi. Üstelik hepimiz açız. Filme girdik, filmin kahramanının da bizden geri kalır yanı yok. Film aralarında genellikle kalkmayan ben, abur cubur bile aldım. Kısacası filmi geri planda açlık hissi ile izlediğimden böylesi bir benzetme çıktı bilinçaltımdan. )
Filmin ikinci yarısı, yani ana yemeğe gelirsek, hem tanıdık, hem değişik bir taddı. Görüntüler şahaneydi. Pi' nin hayatta kalma mücadelesi ve iç güdüsü, Tanrı' ya yakarışları her şeyiyle çok iyidi. Ama yine de bir şey eksikti. Tabii ki tatlı. Yani filmin finali. Eğer final başka türlü olsaydı inanın film belki yine vasatın üzerinde olurdu ama bu denli başarılı olmazdı. Yemekten sonra gelen tatlı yemeği harika tamamladı. Filmden çıktığımızda ruhumuz doymuştu. Darısı midemizin başına. (Filmden sonra nasıl yemek yedik, nasıl bir açgözlülükle siparişleri sıraladık o konulara pek girmeyeceğim. Ama dünyadaki en tehlikeli şeylerden birisi üç aç insanın arasında oluşan sinerji, ben dün bunu anladım :) )
Görsellik harikaydı demiştim değil mi?
Bu ada aşırı fantastik ama neyse...
Filmin en güzel görüntüleri bu sahnelerde...
Film hakkında bir uyarıda bulunmam gerek. Fragman yanıltıcı. Hem iyi, hem de kötü anlamda. Şöyle ki; görsellik olarak fragmana bakan kişi daha renkli şeyler bekleyebilir. Görüntüler harika ama o denli renk yoktu filmde. Yine fragmana bakan, yüzeysel bir hikaye ve zengin görsellik olarak algılayabilir ki bu da yanlış. Filmin hikayesi, finali ile bağlanınca gerçekten oldukça zenginleşiyor.
Oyunculuk anlamında izlediğimiz tek performans Pi' yi oynayan Suraj Sharma' ya ait ki çok çok başarılı bir iş çıkarıyor. Bundan başka Gerard Depardieu' yu görmek dışında bir sürpriz yok. Tabii Sırtlan, Maymun ve Kaplan da çok başarılı idi. Hayvanlar aleminin Oscar' ı varsa onlara gidebilir :)
Yukarıda da bahsettiğim gibi Pi' nin kafasına girmeniz için yan maceraları dikkatli izlemeniz gerekli. Bir insanın zor şartlar altında hayatta kalma içgüdüsü, üstelik bu insan henüz bir çocuk ise nasıl çalışır, nelerden güç alır, film çok güzel analiz ediyor. İsmi için bile bu denli mücedale eden bir çocuğun hayatı için neler yapacağını siz düşünün. Daha fazla ipucu vermemek adına şimdilik derine girmiyorum. Film yeni sonuçta. Hikaye, kurgu, görsellik anlamında Ang Lee bence bu filmi ile yine bir çıkış yapmıştır. Umarım diğer filmlerinde bu konumunu sürdürür. Güzel bir masal izlemek istiyorsanız bence bir an önce bu filme gitmelisiniz. Ki size şu soruyu sorunca, havada kalmasın: İki hikaye var. Siz hangisini tercih ederdiniz ?
0 yorum:
Yorum Gönder