Sağda solda, kenarda köşede kalmış ne kadar güzel şey varsa bulup çıkaran bir arkadaşım var benim. O' nun tavsiye ettiği, beğenmediğim bir şey yok henüz. Zira bu filmi izle dediğinde tereddütsüz oturdum TV karşısına. Bakın TV diyorum. Ben normalde TV de film izlemeyi sevmem (Duyda inanma, daha doğrusu tv den izlediğim hali ile değerlendirmeyi sevmem). Orjinal dili isterim. Hadi bu yerli yapım diye izlenebilir dersiniz ama, TV o kadar sahne kesip, öyle yerleri biiippp liyor ki, önemli bir şey kaçırıp kaçırmadığınızı anlamak için filmi ayrıca sansürsüz izlemeniz gerekiyor. Özetle güvenmem pek TV ye. Yine de oturdum karşısına ve film başladı.
Popuç Ana ve Mişka
Köyün meşhur piyanosu
İlk başlarda şive aşırı farklı geldi. Oysa ben Erzurumluyum. Farklı gelmemesi lazım. Uzaklaşmışız işte. Dedim "şive hep böyle gidecekse, ben ne dediklerini anlamayacaksam, zor ısınırım bu filme". Zaten her yer kar kış, ortam iç karartıcı falan. Ama hiç de öyle olmadı. Beynim, çocukluk anılarımı gün yüzüne çıkardı. Şive bir anda çözüldü. O kar, kış, eski toprak evler...biliyordum buraları. Bizzat içinde yaşamıştım. Derken hooooppp film birden içine alıverdi beni.
Tabii ki filme bu kadar kolay ısınmamın sadece benim çocukluğumla alakası olamaz. Zira çok başarılı bir yönetmeni var. Murat Saraçoğlu...Kendisi bu film ile dikkatimi çektiği için kendimden utanıyorum. Filmden sonra yaptığı filmlere baktım; Yangın Var, 120, 72. Koğuş ve O... Çocukları. Hepsi de insanın içine işleyen hikayeleri olan filmler. Hepsi de oyunculuğun ön plana çıktığı filmler. Anlatacak ciddi hikayeleri olan birisi Murat Saraçoğlu ve çok güzel anlatıyor.
Geleceğin yıldızı Cemile Nihan
Levent Tülek inanılmaz güzel oynamış
Neyse biz filme dönelim. Kars'ın küçük bir köyünde geçiyor hikayemiz. Rusların göçünden çok uzun zaman sonra, günümüzde köyde kalan tek rus Mişka (Tarık Akan)' dır. Köy halkı Popuç Ana'dan (Şerif Sezer) korktukları için Mişka ile gizli saklı ilgilenirler. Popuç Ana' nın bu Rusa karşı nefreti öyle yer etmiştir ki köy halkında, köyün çocukları bile korkarak gözlemektedir Mişka' nın evini. Derken işin içine müzik girer. Zira Popuç' un torunu Alma (Cemile Nihan), müzik konusunda çok yeteneklidir ve Mişka'da da antika bir piyano vardır. Ve olaylar gelişir. O piyano ev ev tüm köyü dolaşacak, bu arada Alma hayallerinin peşinde koşarken, Popuç ve Mişka durmadan didişecektir.
Filmin mizanseninden başlamam gerekirse. Film, kara kış, zor şartlar, eski toprak evler, kostümler her şeyi ile çok gerçekçi bir ortama sahip. Yani oyuncuların yüzünü tanımasak, belgesel havasında izleyebiliriz. O kadar samimi. İç dekor, dış görüntüler, ayrıntılar her şeyi ile bir bütün. Yönetmen sahne geçişlerinde farklı kış manzaralarını da aralara sıkıştırmış. Bu şu demek filmin tek bir karesi bile boş değil. Üstelik bu görüntülere çok güzel eşlik eden müziklere sahip. Film özünde dram olsa da, müzikler sayesinde temposu artan, güldüren hatta kahkaha attıran sahnelere de sahip. Ayrıca kurgu sayesinde işin içine biraz da gizem katılmış ki bu filmi daha da zengin yapmış.
O piyano bugünleri de gördü...
Bu günleri de.
Oyunculuklar harika ve abartısız. Tarık Akan ve Şerif Sezer' in oyunculukları için zaten söylenecek laf yok da, Semistan rolü ile Levent Tülek, Figan rolü ile Zuhap Topal ve Alma rolü ile Cemile Nihan harika işler çıkarıyor. Buna bir de Tavşan lakaplı ufaklığı oynayan Ozan Erdoğan' ın performansı da eklenince, tadından yenmez olmuş. Üstelik rol dağılımı da çok iyi. Sürekli aynı isimleri görmüyorsunuz. Devler kendi arasında ayrı kapışıyor. Çocuklar kendi aralarında ayrı. Hele hele Alma' nın Mişka ile vedalaştığı sahneden hemen sonra, Tavşan ile olan diyalogları harikaydı. Tabi tüm bu saydıklarım senaryonun ne kadar iyi olduğunu gösteriyor. Yaratılan karakterler çok başarılı. Bazen diyaloglarda yutulan harfler, hatta kelimeler bile işe bir samimiyet katıyor. Öyle tiyatral tavırlarla değil, o köyün insanını bire bir izliyorsunuz. Kültür farklılıklarının önemli olmadığını, insanın yaşadığı toprağın kimliğine büründüğünü görüyorsunuz. Küçücük bir köyde yüzeydeki kötülüklerin bile temelinde insanlık buluyorsunuz. Sevgisini kolay aşkını zor gösteren, içten içe çok derin sevebilen doğu insanı ile tanışıyorsunuz. O soğuğa bağışıklık olsun diye ekstra ısınan kalplere giriyorsunuz. Âşık geleneğinden, çocukların "Aşık" oynamasına kadar gerçek bir köye gidiyorsunuz.
Filmde Tarık Akan' ın gençliğini oğlu Barış Üregül canlandırıyor.
Filmin olumsuz yönleri yok mu? Düşünüyorum, düşünüyorum......Yoookk be. Yok işte. Baştan aşağı harika bir film. Derin bir aşk hikayesini, kültür farklılığı, zor şartlar ve sıcacık insan kalbi süzgecinden geçirip, notalarla ruhumuza katıyor Deli Deli Olma. Sonuç mu...Sen ne güzel filmmişsin be...2012 de beni ağlatan film olarak da kayıtlara düşülmesini istiyorum.
İş bu filmi Çağan Irmak çekse sanırım gişede çok konuşulurdu. Yanlış anlamayın, Çağan' ı çok severim ama sanırım kendi sinemamızı daha iyi takip etmemiz gerekiyor (Özellikle de ben :/). Belki kötü örnekleri de olduğundan iyilere şans verme konusunda biraz önyargılı oluyoruz ve güme gidiyor böyle filmler. Sonra da böyle haberler görüyoruz...Yazık.
İş bu filmi Çağan Irmak çekse sanırım gişede çok konuşulurdu. Yanlış anlamayın, Çağan' ı çok severim ama sanırım kendi sinemamızı daha iyi takip etmemiz gerekiyor (Özellikle de ben :/). Belki kötü örnekleri de olduğundan iyilere şans verme konusunda biraz önyargılı oluyoruz ve güme gidiyor böyle filmler. Sonra da böyle haberler görüyoruz...Yazık.
0 yorum:
Yorum Gönder