Ads 468x60px

.

Pages

21 Haziran 2012

Dark Shadows (2012)



Gittik, gördük, "eh işte dedik", geldik Vol. 2.0

Bu hafta bir uğursuzluk mu vardır yoksa beklentiyi yükselttiğimden mi bilemedim ama iki çok merak ettiğim film de beni hayal kırıklığına uğrattı. Prometheus neyse de Dark Shadows fena vurdu beni. Böylesini beklemiyordum. Şimdi Tim Burton gibi bir ustayı de kendi çapımda eleştirince bir tuhaf oldum ama öyle valla olmamış yani "ne diyem, mahmut mu diyem?".


 
Film öncesi yapılan tanıtımın hakkını veriyorum. Poster çıkışları, temalar falan derken ciddi bir beklenti yaratıldı. Bu bir çeşit kumar. Sonuçta beklentiyi yükseltmek beğenilmesini zorlaştırır ama ilk hafta gişesini arttırır. Ben de sabırsızlıkla bekleyen kesimdendim. Sonunda dün gittik filme. İlk 10 dakikası böyle biraz özet, biraz hızlı, biraz masalsı oldu. Sarmadı ama "dur ya" dedik "böyle devam edecek değil herhalde". Haklıydık öyle devam etmedi...:) Aslında film tamamen kötü değil kesinlikle, sadece biraz, farklı. Ağır. İkili diyalogların çok, uzun ve ağır olması filmde tempo mempo bırakmamış. Yani en azından benim anladığım bu. Belki burada Tim amca tarz olarak bunu tercih etti ama beni yakalayamadı bu tarz.

Şimdi konuyu az çok biliyoruz. Yıllar evvelinden, sırf kendisini sevmiyor diye bir Cadı tarafından lanetlenen ve zincirli bir tabuta kilitlenen Barnabas Collins, 200 yıl sonra (abartmayalım 196), bir şekilde kurtuluyor ve akrabalarını buluyor. Sonra farkediyor ki, kendisini yüz yıllar önce lanetleyen Cadı da aynı kasabada yaşıyor. Barnabas, hem vampirliğini dizginlemeye çalışıyor, hem akrabaları ile bağlarını oluşturuyor, hem lanetlenmeden önce ölen aşkını arıyor hem de cadıdan intikam almaya çalışıyor.

Bu film için görüntülerin mükemmel olduğunu söylemeliyim öncelikle. 1970 müzikleri ile süslenen harika sahneler var. Yani sırf görseli için gidilir bu filme öyle diyeyim. Retro tarz  dekorlar (haliyle), renkler, kıyafetler, Tim Burton stili ile kara mizah, karanlık karakterler, absürdlük vs. her şey var. Görsel efektler çok çok başarılı. Filme bu anlamda hakkını verdikten sonra devam edelim...

Sorun nerede? Bence birinci sorun oturmamış hikayede. Karakterler, hop o sahnede, hop bu sahnede, bir öyle bir böyle bir öykü var. Amaç burada iki hikayeyi anlatmak.  Yani Barnabas' ın yeni zamana alışması ve intikamı. Ama Cadı o kadar çok yer alıyor ve aynı diyaloglar kendini o kadar tekrarlıyor ki, yoruluyorsunuz. Arada bir espri yapılırsa gülecek dermanınız kalmıyor. Öykü akışı kötü. Takibi zor. Film size enerji vermiyor adeta alıyor yavaş yavaş. Tüm filmler enerji alır ama aynı zamanda dengelemek için enerji verir size, komedi ile, gerilim ile, aksiyon ile. İyi film, enerjiyi aldığından çok verendir mesela (bunu da yeni uydurdum).

İkinci sorun da karakterlerin iyi yansıtılmaması bence. Barnabas karakterinde de sorun var aslında ama sorun mu, alışılmadık bir şey mi bilemedim. Farklı yani, sevilmesi, dinlenmesi zor bir karakter. Karanlık. Haliyle karanlık tabi ki ama film için fazla karanlık. Barnabas  ve Angelique (Nam-ı diğer Cadı ) arasındaki sahneler resmen harcanmış. Barnabas'ın intikam hissi zerre geçmiyor izleyiciye mesela. Aralarında hafif erotizm olan garip bir bağlılık seziyorsunuz o kadar.  Cadı daha büyük kötülükler yapmasına rağmen o bile Barnabastan daha renkli diyebilirim. Ayrıca sırf o esprili sevişme sahnesini çekme adına karakteri harcadığınız da gözümüzden kaçmadı sayın Burton (bak bak cümlelere bak). Zira Barnabas, o intikam hırsı ile o Cadı ile sevişmez.

Aile bireylerine fazla değinilmemiş. Şu asi genç kız, David' in sahnelerini fazla çalmış. David' in annesi ile olan hikayesi eksik kalmış örneğin. Çocuk filmin başında gizemli gibi anlatıldı, filmin sonuna kadar sessiz sessiz kaldı garibim. Doktorun karakterini bilemeden, içindeki canavarla tanışıyoruz. Eylemleri havada kalıyor. İyi yansıtılan üç karakter var filmde. Uşak Willie (ki o da boş bir karakter), Cadı  ve asi kız Carolyn. Bir filmin etkileyici olması için karakterin tanıtımı çok önemli. Çünkü izleyici kahraman ile bağ kurabilirse izler o filmi. Taraf olur, tepki verir, korkar, duygulanır. İyi yansıtılmamış karakterler filmi gölgeler. Bu filmde de olan buydu. Mesela Roger o kadar mı yüzeysel ve sorumsuzdu ki, oğlunu terketti? Bilemedik. Bilemeyeceğiz.

Ayrıca filmi itici kılan bir unsur da Barnabas' ın elleri. O' na buradan türkü çığırmak istiyorum, "hiç kimsenin böyle itici elleri yoktu". Eller itici olabilir sonuçta adam vampir. Ama o ellerin her üç sahnede bir, gözümüze gözümüze sokulması olmadı. Hipnoz olayına girmiyorum bile. Ayrıca Alice Cooper' lu sahneler de abartılmıştı. Filmin bir kısmını gölgeledi adeta. O kadar çok sahne alması saçmaydı. Filmlerde bu tip güzellikler yapılır ama bu kez bir ara filmden çıktık, konsere gittik gibi oldu. Sonra tekrar döndük filme ama konsantrasyon kalmadı haliyle. Finalin de çok zayıf olduğunu söylemeliyim. Perili ev konsepti biraz yüzeysel mi oldu ne? Eğlendiğim tek sahne, Collins' lerin yenilenme süreçleri oldu. Orada ufak espriler, renkler, müzik, hareketlilik çok güzeldi.

Oyunculuklar konusunda bu filmde pek bir şey söylemek mümkün değil. Çoğunlukla makyajlı, mizaç gereği aşırıya kaçmış mimiklerin olduğu bir film sonuçta, doğallık aramak saçma olur. Ama Cadı rolü ile Eva Green bence açık ara önde gidenidir. İstemeden de olsa kabul edeceğim bir gerçek de Johnny Deep' in sürekli kendini tekrar etmeye başladığı. Acaba diyorum sanılanın aksine, Barnabas rolünde başka biri olsa daha mı iyi olabilir di bu film? Bu şüphe de benimle yaşayacak hep :)

Gerçi şöyle de bir durum var. Bu film malum eski bir TV serisinin güncellenmiş hali. Dolayısı ile o halini bilmeden eleştirmek de ne kadar doğru bilemiyorum. Belki eski serisi de bu kadar ağırdır. Yine de izleyeni sürüklemediğini, eğlendirmediğini düşünmek abes olmaz. (hoş bir kaç koltuk yanımızdaki bir çift film boyunca kahkaha atıp durdu ama neyse...).

Aslında bu, eleştri mi ne olduğu belli olmayan yazıda, ben de hafiften, filmin düştüğü hataya düşüyorum (Aynı şeyleri söyleyip durmak). İşin özü şu ki, görsel olarak, dekor vs. olarak, sorun yok filmde. Sanat Yönetmeni Oscar' ını gönlümden verdim gitti. Ancak Kurgu, karakter derinliği ve diyaloglar olmamış.

Yine de gidip izlediğim için mutluyum. Parası ile hayal kırıklığı yaşamaktan mutlu olan kim var bilmiyorum ama merak ediyordum. İzlemesem olmazdı. Merak böyle bir şey işte. Siz de sağa sola bakmadan gidin izleyin bakalım neler hissedeceksiniz. Belki minumum beklenti ile memnun bile kalabilirsiniz ve umarım bu yazı beklentilerinizi düşürmüştür (Vatana millete hizmet misyonumuz).



0 yorum:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...