Ads 468x60px

.

Pages

2 Mayıs 2012

Dedemin İnsanları (2011)



Fragmanını izlediğimden beri merak ettiğim, ama bir türlü sinemada izleyemediğim bu güzelim filmi sonunda izledim. Hem de belki de en olması gerektiği şekilde, evde ve ailem ile. Tüm yazıma özet olacak bir cümle ile başlarsam "Tipik bir Çağan Irmak filmi" derim. Bu cümle olumsuzmuş gibi algılanmasın. Çağan Irmak' ın yaptığı ve etkilenmediğim bir film yok. Dolayısı ile bu kendisine bir övgüm. Övgüyü biraz daha detaylandırırsam, "izlediğim en iyi Çağan Irmak filmi" derim. Hem de Babam ve Oğlum' a haksızlık yapmıyor olduğumun emin duyguları ile (bu nasıl bi cümle oldu..!!?).

Günümüzle başlayıp, geçmişe giden, o geçmişten daha da geçmişe giderek, üç zaman dilimine yayılan bir öyküyü anlatıyor film. Ozan, Ozan' ın dedesi Mehmet Bey ve Mehmet Bey' in babasının hikayelerini izliyoruz. Yani üç zaman dilimi, dört kuşak. Ama bu zaman dilimleri de öyle herhangi bir zaman dilimi değil, tarihi virajlar. Kurtuluş savaşı ve 1980 ihtilali döneminin bir ailenin yaşamını nesilden nesile nasıl etkilediğini izliyoruz filmde. Geçmişte yaşanan ağır bir dramı, o dramın günümüze uzanan kırıntılarını, ege insanının neşesi ile harmanlayarak önümüze koyuyor Çağan Irmak. Bu da diğer filmlerindeki gibi bizi manik depresif yapıyor film boyunca. Gülerken ağlıyoruz...

Filmin konusu kısaca şöyle ; Ozan, dedesi Mehmet Bey' i tam bir kahraman olarak görmek ister. Ancak, Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanistan' dan göç etmiş olan dedesi ve onun gibiler mahallede bir çeşit dışlanma yaşamaktadır. Ozan, dedesine kondurmasa da, bu dedikodular onu hırçın bir çocuk yapmıştır. Tüm bunların üzerine dedesinin zaman zaman denize bıraktığı mesajlar da tuz biber olur.  Ozan' ın gözünde dedesi, kahramanlık ile vatan hainliği arasında gidip gelirken, Ozan' daki  bu huysuzluk çevresindeki insanlarla olan ilişkilerini de etkiler. Ancak dedesinin yaşadığı dramdan habersizdir. Zor olanı da, 10 yaşındaki çocuğa bu dramı anlatabilmektir. Ancak dedesi Ozan'dan vazgeçmez,  yavaş yavaş hikayesini anlatır.  Ve biz dinleriz bu hikayeyi Ozan' ın ağzından.

Yaratılan karakterler, aile yapısı, yaşam şekli, pozitiflikleri ve iş ahlakları o kadar iyi, o kadar samimi o kadar imrenilecek bir seviyede ki, filmi izlerken içimden kaç kere "helal olsun" dediğimi hatırlamıyorum. Mehmet Bey' in hayata bakış açısına hayran kaldım. Kitap gibi bir adam. Tam elinden tutup okumalık. Burada filmin diyalogları ve başarılı senaryosu karakterle çok güzel harmanlanıyor. Hani bazı öyküleri okursunuz ama bir büyüğünüzün ağzından dinlemek kadar etkilemez ya, işte Çağan Irmak, Mehmet Bey ağzından anlattığı hikayelerle bizi dizlerinin dibine oturtuyor. Çocukluğunuza gidip gidip geliyoruz. O mahalledeki çocuk savaşı, görüntüler, orada devreye giren müzik, herşeyi ile dört dörtlük. Sadece Mehmet Bey de değil, mahallenin delisinden, sanatçısına, anneanneden, babaya, herkesin hayata dair etkili bakış açıları ve cümleleri var.


Oyunculara gelince, belki tek eleştiriyi burada yapacağım. O da benim "kötü kalpliliğim" olsun :) Oyuncu seçiminde bir çok karakter çok başarılı. Özellikle Ozan' ı oynayan Durukan Çelikkaya çok iyi yapıyor işini. Ama dede olarak Çetin Tekindor' u seçmek, ister istemez Babam ve Oğlum' u sürekli anımsamamıza neden oluyor. Biliyorum Çağan Irmak, her iki filmde de kendi yaşamından anılarla beslemiş filmi. Belki de kafasındaki dede imajını bozmak istemedi ancak iki farklı hikaye aynı dede fakat farklı torunlar, bir kopukluk oluşturuyor. Haa Çetin Tekindor rolünü hakkıyla, harika bir şekilde oynuyor ama acaba onca usta içinden bir başkasına şans vermek daha güzel olabilir miydi? Filmden sonra bunu düşündüm. Bir de gelin Nurdan karakterinde Gökçe Bahadır, çok medyatik olduğundan ya da hala Yaprak Dökümü' nün izlerini taşıdığından bir türlü role oturtamadım. Aynı şekilde damat İbrahim rolü ile Yiğit Özşener de performansı çok iyi olmasına rağmen bir şeyleri hatırlatıp durdu. Benim böyle bir yaklaşımımın var.  Bir filmin, dizinin etkileyiciliği, karakterleri izlerken başka kimseleri aklınıza getirmemekten geçiyor. Ve ben sürekli "Yaprak Dökümü' nün Leylası'" demekten kendimi alamadım. Mehmet Bey' in anılarındaki  Mert Fırat'a eyvallah ama Ezgi Mola da aynı soğukluğa neden oldu (çok gıcığım biliyorum...).  Benim yaklaşımım ne kadar mantıklı bilmiyorum sonuçta bu sektörde bir sanatçı yılda birden fazla film çekiyor ve bir sürü karaktere giriyor ama ben film çeksem sanırım yüzü çok gündemde olmayan, son projesinin üstünden zaman geçmiş isimleri seçerdim. Mesela anneanne rolünde Sacide Taşaner tam da bu yüzden kafamda en oturttuğum karakterlerden birisi oldu (Arkadaşım uyardı. O da Fatmagül' ün Suçu Ne? dizisinde oynuyormuş. Ben izlemediğimden bilemedim. Neyse, önümüzdeki maçlara bakıcaz artık :) ).

Film, gerekli yerlere, gerekli mesajları da çokça gönderiyor. Çok mutlu bir ailenin, ihtilal zamanı nasıl bir anda solduğunu izliyoruz. Kimbilir kaç ocak onlar gibi, kaç tanesi daha da kötü oldu diye düşünüyoruz. Sonra "peşkeş çekilen arsalalar", büyümek adı altında kaybolan doğamız, uçup giden mutluluğumuz...

Filmde en sevdiğim sahneler ne diye düşündüm. Çok var aslında ama benim için mahallenin yaşlı bir teyzesinin kefen almak için dükkana girdiği ve devamındaki sahne filmin hikayesinin dışında olmasına rağmen en vurucu sahneydi. Hele hele teyzenin duruşunun kameraya bir tablo gibi yansıtılması muhteşemdi.

Finali de bence filmi tamamladı. Olabilecek en güzel finallerdendi. Duygusal olduğu kadar esprili bir ağızla iki ülke insanı arasında, siyaseti aşan, kültürün ve coğrafyanın getirdiği dostluğu gösterdi. Bildiğimizi sandığımız, bize öğretilen değil, hissettiğimiz şeyler gözler önüne serildi.

Çağan Irmak filmlerinde en sevdiğim nokta, tabiri caizse Allahına kadar dram da olsa, sıkmadan, güldürerek seyirciye aksettirmesi. Bunu, hikayenin ana konusundan çıkmadan, bizi koparmadan, yan karakterlerle ve yan hikayelerle çok güzel başarıyor, başardı ve başaracak. Bence Çağan Irmak' ın filmlerinin en başarılı yanı senaryosu. Hatta bence Çağan Irmak' ı başarılı yapan kendisinin yazıp yönetmesi. Çağan Irmak harika bir yönetmen ama  ondan da önemlisi mükemmel bir senarist. Hikayenin güzelliğini, muhteşem diyaloglarla, güzel görüntülerle ve müziklerle o kadar iyi tamamlamış ki, bu yüzden filme rahatlıkla "en iyisi" diyebiliyorum. Bir filmde olması gereken her şey olunca o film sizin en iyi listenize giriyor. Bu kadar basit....

0 yorum:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...