Ads 468x60px

.

Pages

24 Nisan 2012

Sanatsal Aksiyon: Breaking Bad



Çok uzun zamandır merak ettiğim bir diziydi Breaking Bad. Sağda solda "o farklı yaaa", "Breaking Bad hariç diğer diziler", "Breaking Bad kadar olamasa da" gibi kalıpları çok sık duyar olmuştum. Sonunda elime tüm sezonları geçti ve bu hafta sonu ilk sezonunu izledim. Tüm hafta sonumu bir sezona ayırmam o kadar korkunç bir durum değil zira ilk sezon sadece yedi bölüm :)

Dizinin, en etkilendiğim tarafı kesinlikle çekim tarzı. Daha ağır, daha sanatsal, oyunculuğun daha ön plana çıktığı bir çekimi var. Çok daha gerçekçi. Yani yabancı dizilerde sezinlediğimiz, kağıttan evler, porselen bebek kıvamında karakterler, yenilmez süper kahramanlar, görsel efektler vs.  hiçbiri yok bu dizide. Çok gerçekçi, daha insancıl, topluma daha yakın karakter ve diyaloglar ile tam bir sanatsal çalışma gibi. Yani "Bilmem ne Uluslararası Dizi Festivali" olsa, bu dizi kesinlikle ödülleri toplar. Özellikle uyuşturucu piyasasının anlatıldığı kesimlerin görüntülenmesi çok başarılı. Yönetmen, çekim tekniği ile de bu izlenime katkıda bulunuyor. Açılar sabit değil, sürekli değişken. Biri eline kamerayı almış da olayın içine girmiş gibi yani belgesel gibi (eminim bunun teknik bir adı vardır da ben bilmiyorumdur...). Bu açıdan şimdiye kadar karşılaştığım en farklı dizi diyebilirim. Tabi tüm dizileri izlemiş değilim. Lost ile başlayan tipik bir dizi sever olarak, Fringe, Dexter, Prison Break, 4400, Heroes, V, FlashForward, House M.D. ve Spartacus dizilerini izledim. Bu birikimimle değerlendirince, Breaking Bad, kesinlikle sanatsal bir çalışma.

Durum böyle olunca doğal olarak oyunculuk da diğer dizilerde olduğundan çok daha ön planda. Özellikle başrol oyuncusu, Walter White karakterini canlandıran Bryan Cranston ve serseri gencimiz Jesse Pinkman' e hayat veren Aaron Paul gerçekten alkışı hakedecek bir performans sergiliyorlar. Ama hakkını yemememiz gereken yan karakterler, Walter' ın eşi Skyler karakteri ile Anna Gunn, Walter Jr. karakteri ile RJ Mitte ve favorim Dedektif Hank karakteri ile Dean Norris gerçekten çok başarılılar. Yönetmen sanırım bu ustalığı seçmek zorunda çünkü yaratmak istediği gerçekçilikte tek bir sıradan performans göze batar. İzlediğim ilk sezon itibari ile göze batan hiçbir performans yoktu. Bu arada demeden geçemeyeceğim Skyler nasıl bir isim ya. Bilim kurgu filmlerinden fırlamış robot ismi gibi :) Alışamadım bu isme. Bir de aklıma sürekli Heroes' daki Sylar geliyor. 

Gelelim dizinin konusuna.Walter, sıradan bir kimya öğretmenidir. Günün yarısını bir lisede öğretmenlik yaparak, kalan kısmını da bir araba yıkama firmasında çalışarak geçirmekte, evine para getirmenin mücadelesini vermektedir. Engelli oğlu Walter Jr. ve hamile eşi Skyler ile sıradan bir hayat geçirmektedir. Ailenin reisi baskın karakteri ile Skyler' dır. Walter, kelimenin tam anlamı ile "kılıbık" bir karakterdir. Ta ki kanser olduğunu öğrenene kadar. Bir laf vardır ya, "kaybedecek bir şeyi olmayandan korkmalısın asıl" diye. Walter, hasta olduğunu öğrenmesi ile birlikte bir karakter değişimine girer. Tam da bu esnada kayınbiraderi Dedektif Hank ile "misafir" olarak katıldığı bir uyuşturucu baskını bu karakter değişimini, geri dönülemez bir hale sokacaktır. Çünkü Walter, bu baskında METH yaparak para kazanan serseri gencimiz Jesse (Benim deyimimle Mr. Yooo) ile tanışacaktır.

Walter, içinde bulunduğu durumu tartıp da, yasal olmayan yollardan para kazanmaya karar verince ve bunu baskıladığı kimya bilgisi ile buluşturunca ortaya piyasanın en sağlam "Mal" ının üreticisi çıkacaktır. Walter ve Jesse bulaştıkları işin getirdiği tüm zorluklarla boğuşurken, Walter bir yandan  ikinci kimliğini ailesinden ve en önemlisi dedektif kayınbiraderinden gizlemeye çalışacak, bir yandan da kemoterapi ile uğraşacaktır.

Dizinin kendi içinde ciddi bir aksiyonu var. Eee işin içinde uyuşturucu ve çeteler varsa bu kaçınılmaz zaten. Ama dram kısmı çok daha ağır basıyor. Walter' ın ailesi ile geçirdiği sahneler, hastalığı ile mücadelesi ve Jesse' nin olabileceği kişi ile olduğu kişi arasındaki farkın bize sergilenmesi, dramı oldukça yükseltiyor. Dizi, oyunculuk ve diyalogları o kadar ön plana çıkarıyor ki, Walter' ın kimya bilgisinin çok geri planda kaldığını düşünüyorum. Gerçi yönetmenin yapmak istediği de bu olabilir. Bu geçişi yavaş yavaş veriyor olabilir. Dizinin yaratıcısı Vince Gilligan, hemencecik bir kahraman yaratma derdinde değil belli ki. Hatta bir kahraman yaratma derdinde bile değil. Walter sadece bir karakter. Hikayesini merakla izlediğimiz ama süpersonik güçleri olmayan, ara ara hayranlık duyduğumuz, ara ara acığımız bir karakter. Tabi henüz ilk sezonunu bitirdiğim için önümüzdeki bölümler neye gebe tam olarak bimiyorum.

Sevdiğim bir kısmı da müzikleri. Melodik müziklerden ziyade, ritimleri ön plana çıkaran ve kritik sahnelerde tam da zamanında devreye giren müzikler diziyi çok daha eğlenceli hale getiriyor. Dizinin sevmediğim tek kısmı ise şimdilik, bir kaç bölümde uyguladıkları sonunu gösterip "bilmem kaç saaat önce" diye başlayan bir tarzının olması. Umarım bu bir tarz değildir de ara ara denedikleri bir şeydir. Pilot bölümü için belki ilgi çekici olabilir ama devamında, biraz zeki, ilgili bir izleyiciyseniz, ilk gösterilen kareye göre parçaları birleştirip, son saheye, dizi bitmeden ulaşıyorsunuz. Sürprizi kaçıyor. Umarım bunu önümüzdeki sezonlarda çok yapmamışlardır.

Özetle farklı bir dizi Breaking Bad. İzledikçe insanların neden yerli diziler arasındaki Behzat Ç. farklılığı ile kıyasladıklarını daha iyi anlıyorum. Eğer uzun ağır sahneleri, sanatsala kaçan oyunculukları sevmiyor ve nispeten "yüzeysel " dizilerden hoşlanıyorsanız bu diziyi izlemeyin. Ama yok "her şeyi izleyebilirim, algılayıp hakkını veririm" diyorsanız bence kesinlikle arşivinize eklemeniz gereken bir dizi.

0 yorum:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...