Ads 468x60px

.

Pages

26 Nisan 2012

Contraband (2012)


Geçtiğimiz cuma, vizyona girdiği gün gittik bu filme. Yanlış anlamayın, aylardır beklediğimizden değil, sadece sinemanın bulunduğu merkeze gidene kadar hangi filme gireceğimizi seçmemiştik. Kararı bana bırakmışlardı bu kez. Take Shelter ile bu film arasında kararsız kalmıştım. Aslında Take Shelter daha ağır basıyordu ama sinemaya gittiğimiz arkadaşlardan birinin iş gününü yoğun ve aksiliklerle geçirmiş olması, "çok ağır bir filme gitmeyelim" şeklinde düşünmemize neden oldu ve Contraband' a girmeye karar verdik (biri de kalkıp bana "sen ne anlatıyorsun, filme geçsene" demiyor ya, helal olsun :D ).

Contraband, öyle çok abartılacak film değil bir kere onu baştan söyleyeyim. Bence vasatın birazcık üstü de olsa, sinema izlemek sizin için sıradan bir eylemse sıkılabilirsiniz. Ama sinemaya fazla anlam yükleyen benim gibiler için hoş vakit geçirilecek bir film.

Film, deniz yoluyla kaçakçılık üzerine kurulu. Ki tam da bu nedenle, daha önce böyle bir konu izlemediğim için ilgimi çekti. Gemilerde dönen tezgahları ve kaçakçılığın hilelerini gayet iyi yansıtıyor film. Bu anlamda yönetmenin özeni hoşuma gitti (filmden sonra yaptığım, buna benzer  bir yorumum üzerine arkadaşlarım benimle alay etse de :D ).

Konuyu biraz daha açarsak; Chris Farraday (Mark Wahlberg), kaçakçılık yaparak geçirdiği yılları ve piyasadaki "en iyi kaçakçılardan" etiketini geride bırakıp, evlenip, çoluk çocuğa karışmış, tamamen yasal yollardan parasını kazanan birisi olmuştur. Ancak geçmişinden kurtulması o kadar da kolay değildir. Eşi Kate' in (Kate Beckinsale) kardeşi Andy' nin çaylaklıkları nedeni ile ailesi "kötü adamlar" tarafından tehdit edilir. Bunun üzerine çaresiz kalan Chris, "son bir iş" yapacak, Andy' nin borçlarını ödeyecek ve kötü adamları ailesinden uzaklaştıracaktır. Daha doğrusu planı budur ama ne kadarını yapacaktır, onu ne gibi sürprizler beklemektedir...izleyen bilir :)
Buraya kadar gerçekten çok sıradan, Amerikan sinemasının defalarca işlediği bir konu. Ancak dediğim gibi suçun seçiminin bu kez farklı olması ilginizi açık tutuyor. Yönetmen Baltasar Kormákur' ın tarzını çok sevdim. Sonradan araştırdım başka filmini izlemiş miyim diye. Henüz hayır ama bundan sonra dikkat edeceğim. Zaten bu film ilk Hollywood filmi. Kormákur, aksiyonu abartısız ama heyecanlı bir şekilde vermiş filme. Yani film baştan sona aksiyon deseniz değil, aile dramı deseniz değil, kişilik sorunu deseniz değil. Hepsinden birazcık var. Sanırım artık herşeyin yapmacıklığının  fazla olduğu, aşırı aksiyonlu filmler para etmiyor Hollywood' da. Çünkü son bir kaç yıldır artık bu tip filmlerde karaktere de çok önem veriliyor. Ya da yaşanan drama. Hatta belki sanatsal görselliğe. Kormákur' ın çekimleri de sizi "film izliyoruz" düşüncesinden sıyırıp, içine sokacak kadar başarılı. Bir kere mekan seçimi ile çekimi daha da zorlaştırmış. Dar alanlar çok fazla. Araba içi,  gemi kamaraları, iç çekimler hepsi dar alanlarda. Film boyunca hissettiğiniz "daralma" hissinin nedeni bu. Ama film, gülümseten ayrıntıları da barındırıyor. Hani böyle, filmi benimserseniz, karakterle yakınlık kurarsanız, film esnasında adamınızın, kötü adam karşısındaki başarılı bir hamlesine "hahaha naaabeerrrr" gibi tepkiler verirsiniz ya (umarım bunu bir tek ben yapmıyorumdur), işte öyle bir yakınlık oluşuyor yaratılan Chris Farraday karakteri ile. Soğuk kanlı, heyecanlı ama çaktırmayan, pratik zekalı bir arkadaşınız oluyor film boyunca.

Oyunculuklar iki ana karakter hariç çok iyi. Evet ben Mark Wahlberg ' in oyunculuğunu sevmem. Yani yüzünde tek bir ifade var o adamın. Öyle geliyor bana. Ama filmlerini, oynadığı karakterleri severim. Aslında düşünüyorum da belki  de iyi oyuncudur, "oynadığını" hissettirmiyordur bana o yüzden öyle sanıyorumdur. Bilemedim. Sonuçta iyi oyuncu demem o adama. Severim o ayrı... :) Kate Beckinsale de aksiyon filmlerinden sonra nispeten durağan olan bu rolde biraz sırıtmış sanki. Hani farklı biri filmi daha güzel yapabilirmiş. Ama yan rollerdeki başarı gerçekten yüksek. Andy karakteri ile Caleb Landry Jones , kötü adamımız Tim Briggs karakteri ile Giovanni Ribisi  ve Sebastian karakteri ile Ben Foster gerçekten iyi iş çıkarıyorlar.

Müzikler, geçişler vs. ile filmde kusur yok aslında. Yukarıda çok abartılacak film değil dememdeki kastım tamamiyle sizin sinemaya bakış açınızla ilgili. Bu filme sinemada kesin gitmek gerekir mi bilemem ama izleseniz fena olmaz.

2 yorum:

CYBİLLA dedi ki...

yorumla filme izlenebilir olduğunu düşündürdü ama sinemada değil...ellerine sağlık.,

Özlem dedi ki...

Kesinlikle izlenebilir :)

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...